‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

HZ. Peygamber’in (SAV) dönemi. Medine’ye yakın olan “Kuba” mescidinin imamı her rekátta Fatiha’dan sonra İhlas Suresi’ni okuyor.

Namaza bu sure ile başlıyor ve namazı bu sure ile bitiriyor. Her namazda durum bu. İhlas Suresi’nin ardından başka bir sure eklemeyi de unutmuyordu. Cemaat tarafından da çok sevilen bir imam. İmamın bu tavrı, cemaat ile imam arasında sıkıntıya yol açıyor. Cemaatin, “Her rekátta İhlas’ı okuma veya İhlas’ı okuduğunda başka sure ekleme” demesine rağmen imam bildiğini yapmaya devam ediyor. Aradaki anlaşmazlık, imamın, isterseniz imamlığı bırakayım noktasına kadar tırmanıyor.

Nihayet olay Peygamberimize (SAV) iletiliyor. Efendimiz (SAV) adamı çağırtıp bu ısrarının sebebini soruyor: “Neden arkadaşlarını dinlemedin, neden her rekátta İhlas Suresi’ni okumaya devam ediyorsun?” Adam, “Ey Allah’ın resulü, ben bu sureyi çok seviyorum” cevabını veriyor. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV), “Şüphesiz bu sureye olan sevgin seni cennete koyacaktır” buyuruyor.

* * *

Aslında bu olay o dönemde görülen tek örnek değildir. Benzeri bir olayda İhlas Suresi’nde ısrar eden imam, “Çünkü bu surede Rabbim kendini tanıtıyor” cevabını verince Peygamberimiz (SAV), “Ona söyleyin Allah da onu seviyor” buyurur.

İhlas Suresi’nin sırrı neydi peki? Peygamberimiz (SAV) ve sahabisini bu sure konusunda hassaslaştıran özellik neydi? Anlamını okuduğumuzda sır kendi kendine çözülüyor: “De ki, O Allah’tır. Bir tektir. Allah Samed’dir (Her şey O’na muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir). Ondan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir), kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (İhlas 1-4)

Hz. Ömer’i dize getiren, “Şüphesiz ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl!” (Taha, 14) ayetinde de insanlığı çoktanrıcılıktan tek Rabb’e çekmenin vurgusunu rahatça görebiliriz.

Yüce Allah’ın birliği, O’nun bütün ortaklardan ve ortaklıklardan uzak oluşu marifetullaha -Allah’ı hakkıyla tanımaya- bir çağrıydı aslında. İnsanlığı kesretten (çoktan) vahdete (tek ilaha) getiren çizgi, İhlas Suresi’nin çağrısının doğru anlaşılmasıyla mümkün oldu ancak. O anlayışta Zeus’a, Allah’a evlat tanımlamasına, melekleri Allah’ın kızları ilanına, tanrılara insanlardan kurban adamaya yer yoktur.

Yüce Allah’ın kudreti karşısında insanın çapının farkında oluşu vardı belki. Hz. Ebu Bekir’in, “Seni ulularım Rabbim! Seni hakkıyla bilemedik. Seni ulularım Rabbim! Sana hakkıyla ibadet edemedik” itirafı vardır. Allah’ım bize eşyanın (varlığın) hakikatini göster diyen ince anlayış vardır. Ben Halik’in bir yansımasıyım, diyen veya Allah’tan gayri taptıklarınız ayaklarımın altındadır, diyen tasavvurun narin çizgisi vardır. O çizgi onları öyle bir zirveye taşıyacaktır ki; nereye bakarsam Hakk’ı görürüm demekten kendilerini alamamışlardı. Sırı Sakati’nin, kıvrılarak uyumaya çalıştığını gören bir talebesinin neden ayağınızı uzatmıyorsunuz hocam sözüne; “Evladım! Ayağımı uzattığımda Rabbimin beni gördüğünü hatırlıyorum, utanıyorum” cevabını verdirecek bir kıvama gelmesinde esas rol İhlas Suresi’nin getirdiği uluhiyet anlayışıdır.

Onun içindir ki Allah’ın zatını düşünmekten çok O’nun yarattığı káinata dikkat çekilmiştir. Zatı hakkında ne düşünülebilir ki. İsimlerini, sıfatlarını düşünebiliriz. Onların yorumlarını yapabilirsiniz. Ötesine gittiğinizde, ötesinin ötesine kapı açıldığını göreceksiniz. Nihayet Hz. Ebu Bekir’e ait olduğu söylenen söze çakılıp kalacaksınız: “El acze anil idraki idrakun-Seni tamamıyla kuşatmaktan (idrakten) aciz olmak, seni anlamaktır Rabbim.”

İşte Allah’a imanın çatısını kuran İhlas Suresi veya Ayetel Kürsi’deki (Bakara 2/255) çağrının çok net ve açık olması bundandır. İhlas Suresi’nde iki aşamalı anlatım dikkat çeker. Önce birliğe vurgu yapılır, sonra “lem=olumsuz eki” ile insanlık tarihi boyunca bu birliği zedeleyen özelliklere göndermede bulunulur. Peygamberimizin (SAV) Kuran’ın en büyük ayeti olduğunu ilan ettiği Ayetel Kürsi, İhlas Suresi’nin bir tefsiri mesabesinde değil mi!

* * *

“Allah O’dur. Başka tanrı yoktur. Her zaman diridir. Her an bütün káinatı yönetendir. Ne uyuklar, ne uyur, göklerde, yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan kim kalkıp da O’nun huzurunda şefaat edebilir? Yarattıklarının yaptıklarını, yapacaklarını bilir. Kulları ise O’nun ilminden ancak uygun gördüğü kadarını kavrayabilirler. İlmi, gücü ve kudreti bütün gökleri, yeri kucaklar. Ve bunları koruyup, gözetmek kendisine ağır gelmez. En yüce ve en büyük yalnız O’dur.”( Bakara 2/255)

Soruyorum zaman zaman: Dinle ilgili uluorta ve yakışıksız beyanat veya tartışmaların esas nedeni, yüce Allah’ın bu vasıflarının iyi anlaşılmaması mıdır? Bizler Allah’ın yüce ilmi ve kelamı ile kendi egzersizlerimizi aynı teraziye koyuyoruz. Dinin kurban, namaz, oruç, hac, ihsan, takva, iyilik, merhamet gibi emirleri ile kumar, zina, haksızlık, zulüm, dolandırıcılık, sömürgecilik gibi yasaklarının yeterince anlaşılamamasında “Allah, Rab, İlah vahiy” kavramlarının doğru anlaşılmaması etkindir maalesef. Hz. Ebu Bekir’in işaret ettiği idrake varamadan idrak, anlayış ve iman mümkün olabilir mi?

SORALIM ÖĞRENELİM

Evli bir bayanla yakınlığım var. Bunun günahını öğrenmek istiyorum.

C.S./İSTANBUL

Yüce Allah’ın en nefret ettiği günah zinadır. Özellikle evli bir insanla olan böyle bir yakınlığı hiçbir din, vicdan veya akıl kabul etmez. Zira böyle bir zinada; Allah’ın, eşin, çocukların, komşuların tümünün hakkı ayrı ayrı söz konusu olur. Ve Allah hepsinden sorar. İkiniz de bir an önce tövbe edip Allah’a yönelin. İyi işler yapın. Rabbim dilerse her günahı affeder.

Peygamberimize ait olduğu söylenen bir resim gördüm. Doğruluk payı olabilir mi?

Necla YAVUZ/AVUSTURYA

Böyle bir resmin varlığını bana da söylediler. 15-17 yaşlarında birine ait bir resim. Hz. Peygamber’in (SAV) böyle bir resmi yoktur. Böyle şeylere itibar etmeyiniz.

Kabir nur namazı var mı?

Saadet ÇAN/MUĞLA

Bu isimle anılan herhangi bir namaza kitaplarımızda rastlamıyoruz. Peygamberimizin (SAV) yorulduğu ve yaşlandığı zamanlarda gece geç saatte bazen oturduğu yerde nafile namaz kıldığını biliyoruz. Sanıyorum bu namaza böyle bir isim takmışlar. Aslında kıldığımız bütün namazlar kabrimize, ahiretimize ışık ve nur olsun diye kılınmıyor mu zaten.

Yorum bırakın