cennet için arşiv

Cehennemden Allah’a sığınırım

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

Cehennemden Allah’a sığınırım

Abdullah ibni Ömer (r.a) anlatıyor:

Peygamber Efendimiz zamanında, Sahabeden biri bir rüya gördüğünde mutlaka onu Rasûl-i Ekrem’e anlatırdı. Ben de buna imrenir içimden kendime şöyle derdim:

“Keşke ben de bir rüya görsem ve Resûlullah’a anlatsam.”

GÜNÜN AYETİ
Benim Rabbim çok merhamet eden, sevgisini ve lütfunu esirgemeyendir. (Hud 11/90)
GÜNÜN HADİSİ
İbni Abbas’ın (r.a.) rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: Kardeşinle münakaşa etme, aşırı bir şekilde şakalaşma, yerine getiremeyeceğin vaadde bulunma. (Tirmizi, Birr: 58)
GÜNÜN DUASI
Uykudan uyandığında şöyle derdi:

Okunuşu: “El-hamdulillahi’l Lezi ehyana ba’de ma ematena ve ileyhi’n-nüşur.”

Anlamı: Bizi öldürdükten sonra yeniden dirilten Allah’a hamd olsun. Şüphesiz dönüş Allah’adır.

O dönemler henüz çok gençtim, yaşım küçüktü. Bir gün mescide uyumuşken rüya gördüm. Rüyamda, iki melek beni alıp doğruca cehenneme götürdüler. Cehennem, kuyu duvarı gibi taşla örülmüştü. İki de direği vardı. Orada Kureyş kabilesinden bazı tanıdıkları gördüm be gördüğüm şeylerden korktum ve:

“Cehennemden Allah’a sığınırım

Cehennemden Allah’a sığınırım

Cehennemden Allah’a sığınırım!” diye bağırmaya başladım.

İşte o sırada onların yanına başka bir melek geldi, ve bana “Korkma!” dedi. Bir de elimde kalın ipek kumaş parçası gibi bir şey vardı. Onunla cennetin neresine işaret etsem, oraya doğru uçuyordum.

Bu rüyamı Peygamber Efendimizin eşi Hafsa ablama anlattım O da Rasûl-i Ekrem Efendimize söyledi.

Bunun üzerine Allah’ın Resûlü:

“Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!” buyurdu.

Abdullah ibni Ömer’in oğlu Salim şöyle dedi:

“O günden sonra babam, geceleri pek az uyur; hep ibadet ederdi.”

Hayır Osman! Ruhbanlık yoktur

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

Hayır Osman! Ruhbanlık yoktur

Rasûlullah (s.a.v) bir gün dostlarına kıyametten bahsetmişti. Onlar da çok duygulanıp ağladılar. Sonra içlerinden on kişi Osman Bin Maz’ûn’un evinde toplandı. Aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali de vardı.
Yaptıkları istişáre neticesinde, bundan böyle dünyadan el etek çekmeye, gündüzleri oruçla, gecelerini de sabaha kadar ibádetle geçirmeye, et yememeye, kadınlara yaklaşmamaya, güzel koku sürünmemeye ve yeryüzünde gezip dolaşmamaya karar verdiler. Bu haber Peygamber Efendimiz’e ulaşınca, kalkıp Osman Bin Maz’ûn’un evine gitti fakat kendisini evde bulamadı. Hanımına, Osman ve arkadaşlarının kendisine gelmeleri için haber bıraktı. Onlar da Peygamber Efendimiz’in huzuruna çıktılar. Efendimiz, karar aldıkları hususları kendilerine sayarak:

– “Bu konularda ortak karar almışsınız, öyle mi?” dedi

Onlar:

– “Evet ey Allah’ın Resulü bizim böyle bir karar almakta hayırdan başka bir gayemiz yoktur” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):

-“Şüphesiz ki ben bunlara emrolunmuş değilim. Bu doğru değil. Elbette sizin üzerinizde nefislerinizin hakkı vardır. Bazen oruç tutun, bazen tutmayın. Gece hem ibadet edin hem uyuyun. Ben hem ibádet ederim hem de uyurum. Oruç tuttuğum günlerde olur. Tutmadığım günlerde. Et yediğim gibi hanımlarımla beraber olurum. Kim benim Sünnet’imden yüz çevirirse benden değildirÖ” (Vahidi, s. 207-208; Ali el-Kárî, el-Mirkát, , 182-183)

Peygamberimiz Sahabeyi hayatın içine çekecektir bu tavrıyla.

Hz. Ebû Bekir, dini yaşama husûsunda büyük bir azim ve gayrete sahipti. Bazı arkadaşlarıyla, Allah Rasûlü (s.a.v) gibi olmadıkları gerekçesiyle daha fazla ibadet etmeleri gerektiğini düşünmüşlerdi. Ancak peygamberimiz ruhbanlığa müsaade etmeyerek, ashábından kendi Sünnet’ini takip etmelerini istedi.

GÜNÜN AYETİ

İnsanların içinde öylesi vardır ki herhangi bir bilgisi, rehberi veya aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışmaya kalkar.
(Hacc 22/8)

GÜNÜN HADİSİ

Ebu Hureyre (r.a.) Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: Olgun mümin ahlakı en güzel olandır.
Ahlak bakımından en iyi olanınız da aile fertlerine en iyi davrananızdır.
(Ebu Davud, Sünnet: 14; Tirmizi, İman: 6)

GÜNÜN DUASI

Yatağından kalktığında şöyle buyururdu:

(Okunuşu) “Rebbiğfir ve’r-ham vehdi Li’s-sebili’l Akvam.”

(Anlamı) “Rabbim bağışla, merhamet et ve en doğru yola ilet.”

Ayet, hadis, dua nedir?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesine göre;

Ayet: Kur’an-ı Kerim’de durak işaretleri arasındaki cümle ya da ifadelerdir.

Hadis: Hz.Peygamberin sözleri veya O’nun fiil ve onaylarının sözle ifadesine denir.

Dua: Kulun istek ve arzularını uygun bir üslupla Allah’a arzetmesidir.

‘Seni özlemiştik ey ramazan’

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

‘Seni özlemiştik ey ramazan’

SABAHIN erken saatinde önünüze bırakılan telefon faturası canınızı sıkmıştır. İki gün önce gelen elektrik faturası da yabana atılır gibi değildi.

Aslında birkaç gün sonra açılacak okulların getireceği masraf da yavaştan kendini hissettirmeye başladı. Kira, taksitler, ufak tefek sıkıntılar ve daha nice baş ağrıtıcı teferruat.

Hayat böyle geçip gidiyor; bazen sıkıcı, bazen renkli. Bazen hüzün, bazen sevinç dolu. Bazen sessiz, bazen gürültülü. Aslında çoğumuz hayatımızı bu rutin olaylara teslim ediyoruz. Belirleyici olamıyoruz.

Bu gidişatın savunmasını da hazırlamışız kendimizce: “Kader böyle, ne yapayım.” Böyle deriz. Ama kader böyle değil aslında, kaderi çizen insanların kendisidir, insanların tercihidir.

* * *

Kaderi yazan Yüce Rab, kulları kendi iradeleriyle yapacaklarını bildiği için öyle yazmıştır. Yoksa O, yazdığı için biz öyle yapıyor değiliz. Yani kul seçiyor, Allah yaratıyor.

Bundan dolayı da yaptıklarımızdan, kaderimizden, eylemlerimizden sorumlu oluyoruz zaten. Yoksa Allah kaderimize yazdı diye günah işleyecek olsaydık -kaderi böyle yanlış anlayacaksak- o zaman günahlarımızdan sorumlu tutulmazdık ki!

Hem yüce Allah bizi zorlayacak hem de sorumlu tutacak? Böyle bir şey mümkün değildir elbette.

Birkaç gün sonra “kaderimizi” güzelliklerle dolduracak bir fırsat dönemine giriyoruz. Ramazan ayı bütün bereketi, güzelliği, rahmeti, affı ve güler yüzüyle evlerimize konuk olacak.

Havalar sıcak, yazın son günlerinden tam sıyrılamadan ramazanla yüzleşeceğiz. Zor olacak belki. Özellikle de yoğun şekilde çalışacaklar için. Ama büyük nimetler ve rahmetler zorluktan sonra nasip oluyor değil mi?

Sınanacağız. Belki bir kısmınız iyi başlayacak ama iyi götüremeyecek. Belki zaman zaman sinirlerimiz gerilecek. Her ne kadar bu ayda şeytanlar zincirlenip kontrol altında tutulsa da varlıklarını hissedebileceğiz.

Bu mübarek mevsimde sıhhati yerinde olanlar oruç tutmaya gayret etmeliler. Namazlarını aksatmamalılar. İftarda imkán elverdiğince fakirleri, yoksulları, çocukları, yaşlıları sofralarına konuk etmeliler.

Teravih namazları bu ayın en güzel ibadetlerindendir. Farz veya vacip olmamasına rağmen Müslümanların ibadet hayatında önemli bir yer tutmaktadır teravih namazı. Camiler teravihle, salat ve selamlarla daha da güzelleşecek.

Sahurlara kalkmaya çalışmalıyız. Gecenin bereketi sahurla tamamlanır. Sahur vakti, sabaha en yakın andır ki, meleklerin amin demek için fırsat kolladıkları dakikalardır seher vakitleri.

Bu anda Kuran’la ahdimizi, yakınlığımızı yineleyelim. Kutsal vahyi meal ve tefsirinden okuyalım. Rabbimizin bizden ne istediğini daha iyi anlayalım.

* * *

Ramazan boyunca daha nazik olalım. Patronumuzdan fabrikatörümüze, politikacımızdan gazetecimize, işçimizden memurumuza kadar herkes birbirine daha da iyi ve anlayışlı olmalı bu ayda. Daha sevecen olmalı.

İmkánı olan işverenler işçisine, çalışanına ramazan hediyesi olarak biraz daha fazla yardım edebilse keşke. Lüks otellerde değil, yoksulların yanında iftarımızı açabilsek keşke. Birbirimizi gördüğümüzde gülümseyebilsek keşke.

Göreceksiniz, ramazanda her şey daha da güzel olacak. İnanıyorum ki, suçlar daha da azalacak. Birbirimizin hata ve günahını daha az göreceğiz. Birbirimize daha da merhametli olacağız. Unutmayalım ki, yaratılanlar birbirlerine merhametle muamele ederlerse Allah da onlara merhamet eder.

NOT: Sevgili okuyucularım. Ramazan ayı boyunca “iftar” ve “sahur” programlarında “Star TV’de” olacağım. Her akşam iftar için saat 17.30’da, sahur için ise 03.00-05.00 arasında sizlerle birlikte olacağız.

SORALIM ÖĞRENELİM

Nişanı bozmanın dinen sakıncası var mı?

Leyla ŞİMŞEK MARDİN

Nişan, söz anlamındadır. İki tarafın ileride evleneceklerini etrafa ilan etmeleri demektir. Çok önemli bir gerekçe olmadan nişanı bozmak sakıncalıdır. Zira nişanın bozulmasından iki taraf da mağdur olur. Özellikle kız çocuğunun mağduriyeti daha da çok olmaktadır.

Ramazan ayı geliyor. Altı aylık hamileyim. Zorlanacağım. Oruç tutmak zorunda mıyım?

Zeliha YURT/MANİSA

Hamile olan hanımlar doktorlarıyla görüşmeliler. Doktor oruç tutmayı sakıncalı görüyorsa daha sonra kaza etmek koşuluyla oruç tutmayabilirler. Doktorun yanı sıra siz de kendi durumunuzu bilebilirsiniz. Gücünüz yetmeyecekse orucu erteleyiniz.

TV’den hatim dinleyince kabul olur mu?

Salih DOĞAN SAMSUN

TV veya radyodan hatim dinleyince dinleme sevabı alırsınız. Ama siz de içinizden tekrar ederseniz okunanı, okuma sevabı da alırsınız.

‘Seni özlemiştik ey ramazan’

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

‘Seni özlemiştik ey ramazan’

SABAHIN erken saatinde önünüze bırakılan telefon faturası canınızı sıkmıştır. İki gün önce gelen elektrik faturası da yabana atılır gibi değildi.

Aslında birkaç gün sonra açılacak okulların getireceği masraf da yavaştan kendini hissettirmeye başladı. Kira, taksitler, ufak tefek sıkıntılar ve daha nice baş ağrıtıcı teferruat.

Hayat böyle geçip gidiyor; bazen sıkıcı, bazen renkli. Bazen hüzün, bazen sevinç dolu. Bazen sessiz, bazen gürültülü. Aslında çoğumuz hayatımızı bu rutin olaylara teslim ediyoruz. Belirleyici olamıyoruz.

Bu gidişatın savunmasını da hazırlamışız kendimizce: “Kader böyle, ne yapayım.” Böyle deriz. Ama kader böyle değil aslında, kaderi çizen insanların kendisidir, insanların tercihidir.

* * *

Kaderi yazan Yüce Rab, kulları kendi iradeleriyle yapacaklarını bildiği için öyle yazmıştır. Yoksa O, yazdığı için biz öyle yapıyor değiliz. Yani kul seçiyor, Allah yaratıyor.

Bundan dolayı da yaptıklarımızdan, kaderimizden, eylemlerimizden sorumlu oluyoruz zaten. Yoksa Allah kaderimize yazdı diye günah işleyecek olsaydık -kaderi böyle yanlış anlayacaksak- o zaman günahlarımızdan sorumlu tutulmazdık ki!

Hem yüce Allah bizi zorlayacak hem de sorumlu tutacak? Böyle bir şey mümkün değildir elbette.

Birkaç gün sonra “kaderimizi” güzelliklerle dolduracak bir fırsat dönemine giriyoruz. Ramazan ayı bütün bereketi, güzelliği, rahmeti, affı ve güler yüzüyle evlerimize konuk olacak.

Havalar sıcak, yazın son günlerinden tam sıyrılamadan ramazanla yüzleşeceğiz. Zor olacak belki. Özellikle de yoğun şekilde çalışacaklar için. Ama büyük nimetler ve rahmetler zorluktan sonra nasip oluyor değil mi?

Sınanacağız. Belki bir kısmınız iyi başlayacak ama iyi götüremeyecek. Belki zaman zaman sinirlerimiz gerilecek. Her ne kadar bu ayda şeytanlar zincirlenip kontrol altında tutulsa da varlıklarını hissedebileceğiz.

Bu mübarek mevsimde sıhhati yerinde olanlar oruç tutmaya gayret etmeliler. Namazlarını aksatmamalılar. İftarda imkán elverdiğince fakirleri, yoksulları, çocukları, yaşlıları sofralarına konuk etmeliler.

Teravih namazları bu ayın en güzel ibadetlerindendir. Farz veya vacip olmamasına rağmen Müslümanların ibadet hayatında önemli bir yer tutmaktadır teravih namazı. Camiler teravihle, salat ve selamlarla daha da güzelleşecek.

Sahurlara kalkmaya çalışmalıyız. Gecenin bereketi sahurla tamamlanır. Sahur vakti, sabaha en yakın andır ki, meleklerin amin demek için fırsat kolladıkları dakikalardır seher vakitleri.

Bu anda Kuran’la ahdimizi, yakınlığımızı yineleyelim. Kutsal vahyi meal ve tefsirinden okuyalım. Rabbimizin bizden ne istediğini daha iyi anlayalım.

* * *

Ramazan boyunca daha nazik olalım. Patronumuzdan fabrikatörümüze, politikacımızdan gazetecimize, işçimizden memurumuza kadar herkes birbirine daha da iyi ve anlayışlı olmalı bu ayda. Daha sevecen olmalı.

İmkánı olan işverenler işçisine, çalışanına ramazan hediyesi olarak biraz daha fazla yardım edebilse keşke. Lüks otellerde değil, yoksulların yanında iftarımızı açabilsek keşke. Birbirimizi gördüğümüzde gülümseyebilsek keşke.

Göreceksiniz, ramazanda her şey daha da güzel olacak. İnanıyorum ki, suçlar daha da azalacak. Birbirimizin hata ve günahını daha az göreceğiz. Birbirimize daha da merhametli olacağız. Unutmayalım ki, yaratılanlar birbirlerine merhametle muamele ederlerse Allah da onlara merhamet eder.

NOT: Sevgili okuyucularım. Ramazan ayı boyunca “iftar” ve “sahur” programlarında “Star TV’de” olacağım. Her akşam iftar için saat 17.30’da, sahur için ise 03.00-05.00 arasında sizlerle birlikte olacağız.

SORALIM ÖĞRENELİM

Nişanı bozmanın dinen sakıncası var mı?

Leyla ŞİMŞEK MARDİN

Nişan, söz anlamındadır. İki tarafın ileride evleneceklerini etrafa ilan etmeleri demektir. Çok önemli bir gerekçe olmadan nişanı bozmak sakıncalıdır. Zira nişanın bozulmasından iki taraf da mağdur olur. Özellikle kız çocuğunun mağduriyeti daha da çok olmaktadır.

Ramazan ayı geliyor. Altı aylık hamileyim. Zorlanacağım. Oruç tutmak zorunda mıyım?

Zeliha YURT/MANİSA

Hamile olan hanımlar doktorlarıyla görüşmeliler. Doktor oruç tutmayı sakıncalı görüyorsa daha sonra kaza etmek koşuluyla oruç tutmayabilirler. Doktorun yanı sıra siz de kendi durumunuzu bilebilirsiniz. Gücünüz yetmeyecekse orucu erteleyiniz.

TV’den hatim dinleyince kabul olur mu?

Salih DOĞAN SAMSUN

TV veya radyodan hatim dinleyince dinleme sevabı alırsınız. Ama siz de içinizden tekrar ederseniz okunanı, okuma sevabı da alırsınız.

‘Seni özlemiştik ey ramazan’

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

‘Seni özlemiştik ey ramazan’

SABAHIN erken saatinde önünüze bırakılan telefon faturası canınızı sıkmıştır. İki gün önce gelen elektrik faturası da yabana atılır gibi değildi.

Aslında birkaç gün sonra açılacak okulların getireceği masraf da yavaştan kendini hissettirmeye başladı. Kira, taksitler, ufak tefek sıkıntılar ve daha nice baş ağrıtıcı teferruat.

Hayat böyle geçip gidiyor; bazen sıkıcı, bazen renkli. Bazen hüzün, bazen sevinç dolu. Bazen sessiz, bazen gürültülü. Aslında çoğumuz hayatımızı bu rutin olaylara teslim ediyoruz. Belirleyici olamıyoruz.

Bu gidişatın savunmasını da hazırlamışız kendimizce: “Kader böyle, ne yapayım.” Böyle deriz. Ama kader böyle değil aslında, kaderi çizen insanların kendisidir, insanların tercihidir.

* * *

Kaderi yazan Yüce Rab, kulları kendi iradeleriyle yapacaklarını bildiği için öyle yazmıştır. Yoksa O, yazdığı için biz öyle yapıyor değiliz. Yani kul seçiyor, Allah yaratıyor.

Bundan dolayı da yaptıklarımızdan, kaderimizden, eylemlerimizden sorumlu oluyoruz zaten. Yoksa Allah kaderimize yazdı diye günah işleyecek olsaydık -kaderi böyle yanlış anlayacaksak- o zaman günahlarımızdan sorumlu tutulmazdık ki!

Hem yüce Allah bizi zorlayacak hem de sorumlu tutacak? Böyle bir şey mümkün değildir elbette.

Birkaç gün sonra “kaderimizi” güzelliklerle dolduracak bir fırsat dönemine giriyoruz. Ramazan ayı bütün bereketi, güzelliği, rahmeti, affı ve güler yüzüyle evlerimize konuk olacak.

Havalar sıcak, yazın son günlerinden tam sıyrılamadan ramazanla yüzleşeceğiz. Zor olacak belki. Özellikle de yoğun şekilde çalışacaklar için. Ama büyük nimetler ve rahmetler zorluktan sonra nasip oluyor değil mi?

Sınanacağız. Belki bir kısmınız iyi başlayacak ama iyi götüremeyecek. Belki zaman zaman sinirlerimiz gerilecek. Her ne kadar bu ayda şeytanlar zincirlenip kontrol altında tutulsa da varlıklarını hissedebileceğiz.

Bu mübarek mevsimde sıhhati yerinde olanlar oruç tutmaya gayret etmeliler. Namazlarını aksatmamalılar. İftarda imkán elverdiğince fakirleri, yoksulları, çocukları, yaşlıları sofralarına konuk etmeliler.

Teravih namazları bu ayın en güzel ibadetlerindendir. Farz veya vacip olmamasına rağmen Müslümanların ibadet hayatında önemli bir yer tutmaktadır teravih namazı. Camiler teravihle, salat ve selamlarla daha da güzelleşecek.

Sahurlara kalkmaya çalışmalıyız. Gecenin bereketi sahurla tamamlanır. Sahur vakti, sabaha en yakın andır ki, meleklerin amin demek için fırsat kolladıkları dakikalardır seher vakitleri.

Bu anda Kuran’la ahdimizi, yakınlığımızı yineleyelim. Kutsal vahyi meal ve tefsirinden okuyalım. Rabbimizin bizden ne istediğini daha iyi anlayalım.

* * *

Ramazan boyunca daha nazik olalım. Patronumuzdan fabrikatörümüze, politikacımızdan gazetecimize, işçimizden memurumuza kadar herkes birbirine daha da iyi ve anlayışlı olmalı bu ayda. Daha sevecen olmalı.

İmkánı olan işverenler işçisine, çalışanına ramazan hediyesi olarak biraz daha fazla yardım edebilse keşke. Lüks otellerde değil, yoksulların yanında iftarımızı açabilsek keşke. Birbirimizi gördüğümüzde gülümseyebilsek keşke.

Göreceksiniz, ramazanda her şey daha da güzel olacak. İnanıyorum ki, suçlar daha da azalacak. Birbirimizin hata ve günahını daha az göreceğiz. Birbirimize daha da merhametli olacağız. Unutmayalım ki, yaratılanlar birbirlerine merhametle muamele ederlerse Allah da onlara merhamet eder.

NOT: Sevgili okuyucularım. Ramazan ayı boyunca “iftar” ve “sahur” programlarında “Star TV’de” olacağım. Her akşam iftar için saat 17.30’da, sahur için ise 03.00-05.00 arasında sizlerle birlikte olacağız.

SORALIM ÖĞRENELİM

Nişanı bozmanın dinen sakıncası var mı?

Leyla ŞİMŞEK MARDİN

Nişan, söz anlamındadır. İki tarafın ileride evleneceklerini etrafa ilan etmeleri demektir. Çok önemli bir gerekçe olmadan nişanı bozmak sakıncalıdır. Zira nişanın bozulmasından iki taraf da mağdur olur. Özellikle kız çocuğunun mağduriyeti daha da çok olmaktadır.

Ramazan ayı geliyor. Altı aylık hamileyim. Zorlanacağım. Oruç tutmak zorunda mıyım?

Zeliha YURT/MANİSA

Hamile olan hanımlar doktorlarıyla görüşmeliler. Doktor oruç tutmayı sakıncalı görüyorsa daha sonra kaza etmek koşuluyla oruç tutmayabilirler. Doktorun yanı sıra siz de kendi durumunuzu bilebilirsiniz. Gücünüz yetmeyecekse orucu erteleyiniz.

TV’den hatim dinleyince kabul olur mu?

Salih DOĞAN SAMSUN

TV veya radyodan hatim dinleyince dinleme sevabı alırsınız. Ama siz de içinizden tekrar ederseniz okunanı, okuma sevabı da alırsınız.

‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

HZ. Peygamber’in (SAV) dönemi. Medine’ye yakın olan “Kuba” mescidinin imamı her rekátta Fatiha’dan sonra İhlas Suresi’ni okuyor.

Namaza bu sure ile başlıyor ve namazı bu sure ile bitiriyor. Her namazda durum bu. İhlas Suresi’nin ardından başka bir sure eklemeyi de unutmuyordu. Cemaat tarafından da çok sevilen bir imam. İmamın bu tavrı, cemaat ile imam arasında sıkıntıya yol açıyor. Cemaatin, “Her rekátta İhlas’ı okuma veya İhlas’ı okuduğunda başka sure ekleme” demesine rağmen imam bildiğini yapmaya devam ediyor. Aradaki anlaşmazlık, imamın, isterseniz imamlığı bırakayım noktasına kadar tırmanıyor.

Nihayet olay Peygamberimize (SAV) iletiliyor. Efendimiz (SAV) adamı çağırtıp bu ısrarının sebebini soruyor: “Neden arkadaşlarını dinlemedin, neden her rekátta İhlas Suresi’ni okumaya devam ediyorsun?” Adam, “Ey Allah’ın resulü, ben bu sureyi çok seviyorum” cevabını veriyor. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV), “Şüphesiz bu sureye olan sevgin seni cennete koyacaktır” buyuruyor.

* * *

Aslında bu olay o dönemde görülen tek örnek değildir. Benzeri bir olayda İhlas Suresi’nde ısrar eden imam, “Çünkü bu surede Rabbim kendini tanıtıyor” cevabını verince Peygamberimiz (SAV), “Ona söyleyin Allah da onu seviyor” buyurur.

İhlas Suresi’nin sırrı neydi peki? Peygamberimiz (SAV) ve sahabisini bu sure konusunda hassaslaştıran özellik neydi? Anlamını okuduğumuzda sır kendi kendine çözülüyor: “De ki, O Allah’tır. Bir tektir. Allah Samed’dir (Her şey O’na muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir). Ondan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir), kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (İhlas 1-4)

Hz. Ömer’i dize getiren, “Şüphesiz ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl!” (Taha, 14) ayetinde de insanlığı çoktanrıcılıktan tek Rabb’e çekmenin vurgusunu rahatça görebiliriz.

Yüce Allah’ın birliği, O’nun bütün ortaklardan ve ortaklıklardan uzak oluşu marifetullaha -Allah’ı hakkıyla tanımaya- bir çağrıydı aslında. İnsanlığı kesretten (çoktan) vahdete (tek ilaha) getiren çizgi, İhlas Suresi’nin çağrısının doğru anlaşılmasıyla mümkün oldu ancak. O anlayışta Zeus’a, Allah’a evlat tanımlamasına, melekleri Allah’ın kızları ilanına, tanrılara insanlardan kurban adamaya yer yoktur.

Yüce Allah’ın kudreti karşısında insanın çapının farkında oluşu vardı belki. Hz. Ebu Bekir’in, “Seni ulularım Rabbim! Seni hakkıyla bilemedik. Seni ulularım Rabbim! Sana hakkıyla ibadet edemedik” itirafı vardır. Allah’ım bize eşyanın (varlığın) hakikatini göster diyen ince anlayış vardır. Ben Halik’in bir yansımasıyım, diyen veya Allah’tan gayri taptıklarınız ayaklarımın altındadır, diyen tasavvurun narin çizgisi vardır. O çizgi onları öyle bir zirveye taşıyacaktır ki; nereye bakarsam Hakk’ı görürüm demekten kendilerini alamamışlardı. Sırı Sakati’nin, kıvrılarak uyumaya çalıştığını gören bir talebesinin neden ayağınızı uzatmıyorsunuz hocam sözüne; “Evladım! Ayağımı uzattığımda Rabbimin beni gördüğünü hatırlıyorum, utanıyorum” cevabını verdirecek bir kıvama gelmesinde esas rol İhlas Suresi’nin getirdiği uluhiyet anlayışıdır.

Onun içindir ki Allah’ın zatını düşünmekten çok O’nun yarattığı káinata dikkat çekilmiştir. Zatı hakkında ne düşünülebilir ki. İsimlerini, sıfatlarını düşünebiliriz. Onların yorumlarını yapabilirsiniz. Ötesine gittiğinizde, ötesinin ötesine kapı açıldığını göreceksiniz. Nihayet Hz. Ebu Bekir’e ait olduğu söylenen söze çakılıp kalacaksınız: “El acze anil idraki idrakun-Seni tamamıyla kuşatmaktan (idrakten) aciz olmak, seni anlamaktır Rabbim.”

İşte Allah’a imanın çatısını kuran İhlas Suresi veya Ayetel Kürsi’deki (Bakara 2/255) çağrının çok net ve açık olması bundandır. İhlas Suresi’nde iki aşamalı anlatım dikkat çeker. Önce birliğe vurgu yapılır, sonra “lem=olumsuz eki” ile insanlık tarihi boyunca bu birliği zedeleyen özelliklere göndermede bulunulur. Peygamberimizin (SAV) Kuran’ın en büyük ayeti olduğunu ilan ettiği Ayetel Kürsi, İhlas Suresi’nin bir tefsiri mesabesinde değil mi!

* * *

“Allah O’dur. Başka tanrı yoktur. Her zaman diridir. Her an bütün káinatı yönetendir. Ne uyuklar, ne uyur, göklerde, yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan kim kalkıp da O’nun huzurunda şefaat edebilir? Yarattıklarının yaptıklarını, yapacaklarını bilir. Kulları ise O’nun ilminden ancak uygun gördüğü kadarını kavrayabilirler. İlmi, gücü ve kudreti bütün gökleri, yeri kucaklar. Ve bunları koruyup, gözetmek kendisine ağır gelmez. En yüce ve en büyük yalnız O’dur.”( Bakara 2/255)

Soruyorum zaman zaman: Dinle ilgili uluorta ve yakışıksız beyanat veya tartışmaların esas nedeni, yüce Allah’ın bu vasıflarının iyi anlaşılmaması mıdır? Bizler Allah’ın yüce ilmi ve kelamı ile kendi egzersizlerimizi aynı teraziye koyuyoruz. Dinin kurban, namaz, oruç, hac, ihsan, takva, iyilik, merhamet gibi emirleri ile kumar, zina, haksızlık, zulüm, dolandırıcılık, sömürgecilik gibi yasaklarının yeterince anlaşılamamasında “Allah, Rab, İlah vahiy” kavramlarının doğru anlaşılmaması etkindir maalesef. Hz. Ebu Bekir’in işaret ettiği idrake varamadan idrak, anlayış ve iman mümkün olabilir mi?

SORALIM ÖĞRENELİM

Evli bir bayanla yakınlığım var. Bunun günahını öğrenmek istiyorum.

C.S./İSTANBUL

Yüce Allah’ın en nefret ettiği günah zinadır. Özellikle evli bir insanla olan böyle bir yakınlığı hiçbir din, vicdan veya akıl kabul etmez. Zira böyle bir zinada; Allah’ın, eşin, çocukların, komşuların tümünün hakkı ayrı ayrı söz konusu olur. Ve Allah hepsinden sorar. İkiniz de bir an önce tövbe edip Allah’a yönelin. İyi işler yapın. Rabbim dilerse her günahı affeder.

Peygamberimize ait olduğu söylenen bir resim gördüm. Doğruluk payı olabilir mi?

Necla YAVUZ/AVUSTURYA

Böyle bir resmin varlığını bana da söylediler. 15-17 yaşlarında birine ait bir resim. Hz. Peygamber’in (SAV) böyle bir resmi yoktur. Böyle şeylere itibar etmeyiniz.

Kabir nur namazı var mı?

Saadet ÇAN/MUĞLA

Bu isimle anılan herhangi bir namaza kitaplarımızda rastlamıyoruz. Peygamberimizin (SAV) yorulduğu ve yaşlandığı zamanlarda gece geç saatte bazen oturduğu yerde nafile namaz kıldığını biliyoruz. Sanıyorum bu namaza böyle bir isim takmışlar. Aslında kıldığımız bütün namazlar kabrimize, ahiretimize ışık ve nur olsun diye kılınmıyor mu zaten.

‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

HZ. Peygamber’in (SAV) dönemi. Medine’ye yakın olan “Kuba” mescidinin imamı her rekátta Fatiha’dan sonra İhlas Suresi’ni okuyor.

Namaza bu sure ile başlıyor ve namazı bu sure ile bitiriyor. Her namazda durum bu. İhlas Suresi’nin ardından başka bir sure eklemeyi de unutmuyordu. Cemaat tarafından da çok sevilen bir imam. İmamın bu tavrı, cemaat ile imam arasında sıkıntıya yol açıyor. Cemaatin, “Her rekátta İhlas’ı okuma veya İhlas’ı okuduğunda başka sure ekleme” demesine rağmen imam bildiğini yapmaya devam ediyor. Aradaki anlaşmazlık, imamın, isterseniz imamlığı bırakayım noktasına kadar tırmanıyor.

Nihayet olay Peygamberimize (SAV) iletiliyor. Efendimiz (SAV) adamı çağırtıp bu ısrarının sebebini soruyor: “Neden arkadaşlarını dinlemedin, neden her rekátta İhlas Suresi’ni okumaya devam ediyorsun?” Adam, “Ey Allah’ın resulü, ben bu sureyi çok seviyorum” cevabını veriyor. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV), “Şüphesiz bu sureye olan sevgin seni cennete koyacaktır” buyuruyor.

* * *

Aslında bu olay o dönemde görülen tek örnek değildir. Benzeri bir olayda İhlas Suresi’nde ısrar eden imam, “Çünkü bu surede Rabbim kendini tanıtıyor” cevabını verince Peygamberimiz (SAV), “Ona söyleyin Allah da onu seviyor” buyurur.

İhlas Suresi’nin sırrı neydi peki? Peygamberimiz (SAV) ve sahabisini bu sure konusunda hassaslaştıran özellik neydi? Anlamını okuduğumuzda sır kendi kendine çözülüyor: “De ki, O Allah’tır. Bir tektir. Allah Samed’dir (Her şey O’na muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir). Ondan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir), kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (İhlas 1-4)

Hz. Ömer’i dize getiren, “Şüphesiz ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl!” (Taha, 14) ayetinde de insanlığı çoktanrıcılıktan tek Rabb’e çekmenin vurgusunu rahatça görebiliriz.

Yüce Allah’ın birliği, O’nun bütün ortaklardan ve ortaklıklardan uzak oluşu marifetullaha -Allah’ı hakkıyla tanımaya- bir çağrıydı aslında. İnsanlığı kesretten (çoktan) vahdete (tek ilaha) getiren çizgi, İhlas Suresi’nin çağrısının doğru anlaşılmasıyla mümkün oldu ancak. O anlayışta Zeus’a, Allah’a evlat tanımlamasına, melekleri Allah’ın kızları ilanına, tanrılara insanlardan kurban adamaya yer yoktur.

Yüce Allah’ın kudreti karşısında insanın çapının farkında oluşu vardı belki. Hz. Ebu Bekir’in, “Seni ulularım Rabbim! Seni hakkıyla bilemedik. Seni ulularım Rabbim! Sana hakkıyla ibadet edemedik” itirafı vardır. Allah’ım bize eşyanın (varlığın) hakikatini göster diyen ince anlayış vardır. Ben Halik’in bir yansımasıyım, diyen veya Allah’tan gayri taptıklarınız ayaklarımın altındadır, diyen tasavvurun narin çizgisi vardır. O çizgi onları öyle bir zirveye taşıyacaktır ki; nereye bakarsam Hakk’ı görürüm demekten kendilerini alamamışlardı. Sırı Sakati’nin, kıvrılarak uyumaya çalıştığını gören bir talebesinin neden ayağınızı uzatmıyorsunuz hocam sözüne; “Evladım! Ayağımı uzattığımda Rabbimin beni gördüğünü hatırlıyorum, utanıyorum” cevabını verdirecek bir kıvama gelmesinde esas rol İhlas Suresi’nin getirdiği uluhiyet anlayışıdır.

Onun içindir ki Allah’ın zatını düşünmekten çok O’nun yarattığı káinata dikkat çekilmiştir. Zatı hakkında ne düşünülebilir ki. İsimlerini, sıfatlarını düşünebiliriz. Onların yorumlarını yapabilirsiniz. Ötesine gittiğinizde, ötesinin ötesine kapı açıldığını göreceksiniz. Nihayet Hz. Ebu Bekir’e ait olduğu söylenen söze çakılıp kalacaksınız: “El acze anil idraki idrakun-Seni tamamıyla kuşatmaktan (idrakten) aciz olmak, seni anlamaktır Rabbim.”

İşte Allah’a imanın çatısını kuran İhlas Suresi veya Ayetel Kürsi’deki (Bakara 2/255) çağrının çok net ve açık olması bundandır. İhlas Suresi’nde iki aşamalı anlatım dikkat çeker. Önce birliğe vurgu yapılır, sonra “lem=olumsuz eki” ile insanlık tarihi boyunca bu birliği zedeleyen özelliklere göndermede bulunulur. Peygamberimizin (SAV) Kuran’ın en büyük ayeti olduğunu ilan ettiği Ayetel Kürsi, İhlas Suresi’nin bir tefsiri mesabesinde değil mi!

* * *

“Allah O’dur. Başka tanrı yoktur. Her zaman diridir. Her an bütün káinatı yönetendir. Ne uyuklar, ne uyur, göklerde, yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan kim kalkıp da O’nun huzurunda şefaat edebilir? Yarattıklarının yaptıklarını, yapacaklarını bilir. Kulları ise O’nun ilminden ancak uygun gördüğü kadarını kavrayabilirler. İlmi, gücü ve kudreti bütün gökleri, yeri kucaklar. Ve bunları koruyup, gözetmek kendisine ağır gelmez. En yüce ve en büyük yalnız O’dur.”( Bakara 2/255)

Soruyorum zaman zaman: Dinle ilgili uluorta ve yakışıksız beyanat veya tartışmaların esas nedeni, yüce Allah’ın bu vasıflarının iyi anlaşılmaması mıdır? Bizler Allah’ın yüce ilmi ve kelamı ile kendi egzersizlerimizi aynı teraziye koyuyoruz. Dinin kurban, namaz, oruç, hac, ihsan, takva, iyilik, merhamet gibi emirleri ile kumar, zina, haksızlık, zulüm, dolandırıcılık, sömürgecilik gibi yasaklarının yeterince anlaşılamamasında “Allah, Rab, İlah vahiy” kavramlarının doğru anlaşılmaması etkindir maalesef. Hz. Ebu Bekir’in işaret ettiği idrake varamadan idrak, anlayış ve iman mümkün olabilir mi?

SORALIM ÖĞRENELİM

Evli bir bayanla yakınlığım var. Bunun günahını öğrenmek istiyorum.

C.S./İSTANBUL

Yüce Allah’ın en nefret ettiği günah zinadır. Özellikle evli bir insanla olan böyle bir yakınlığı hiçbir din, vicdan veya akıl kabul etmez. Zira böyle bir zinada; Allah’ın, eşin, çocukların, komşuların tümünün hakkı ayrı ayrı söz konusu olur. Ve Allah hepsinden sorar. İkiniz de bir an önce tövbe edip Allah’a yönelin. İyi işler yapın. Rabbim dilerse her günahı affeder.

Peygamberimize ait olduğu söylenen bir resim gördüm. Doğruluk payı olabilir mi?

Necla YAVUZ/AVUSTURYA

Böyle bir resmin varlığını bana da söylediler. 15-17 yaşlarında birine ait bir resim. Hz. Peygamber’in (SAV) böyle bir resmi yoktur. Böyle şeylere itibar etmeyiniz.

Kabir nur namazı var mı?

Saadet ÇAN/MUĞLA

Bu isimle anılan herhangi bir namaza kitaplarımızda rastlamıyoruz. Peygamberimizin (SAV) yorulduğu ve yaşlandığı zamanlarda gece geç saatte bazen oturduğu yerde nafile namaz kıldığını biliyoruz. Sanıyorum bu namaza böyle bir isim takmışlar. Aslında kıldığımız bütün namazlar kabrimize, ahiretimize ışık ve nur olsun diye kılınmıyor mu zaten.

‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

‘Seni hakkıyla bilemedik ya Rabbi!’

HZ. Peygamber’in (SAV) dönemi. Medine’ye yakın olan “Kuba” mescidinin imamı her rekátta Fatiha’dan sonra İhlas Suresi’ni okuyor.

Namaza bu sure ile başlıyor ve namazı bu sure ile bitiriyor. Her namazda durum bu. İhlas Suresi’nin ardından başka bir sure eklemeyi de unutmuyordu. Cemaat tarafından da çok sevilen bir imam. İmamın bu tavrı, cemaat ile imam arasında sıkıntıya yol açıyor. Cemaatin, “Her rekátta İhlas’ı okuma veya İhlas’ı okuduğunda başka sure ekleme” demesine rağmen imam bildiğini yapmaya devam ediyor. Aradaki anlaşmazlık, imamın, isterseniz imamlığı bırakayım noktasına kadar tırmanıyor.

Nihayet olay Peygamberimize (SAV) iletiliyor. Efendimiz (SAV) adamı çağırtıp bu ısrarının sebebini soruyor: “Neden arkadaşlarını dinlemedin, neden her rekátta İhlas Suresi’ni okumaya devam ediyorsun?” Adam, “Ey Allah’ın resulü, ben bu sureyi çok seviyorum” cevabını veriyor. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV), “Şüphesiz bu sureye olan sevgin seni cennete koyacaktır” buyuruyor.

* * *

Aslında bu olay o dönemde görülen tek örnek değildir. Benzeri bir olayda İhlas Suresi’nde ısrar eden imam, “Çünkü bu surede Rabbim kendini tanıtıyor” cevabını verince Peygamberimiz (SAV), “Ona söyleyin Allah da onu seviyor” buyurur.

İhlas Suresi’nin sırrı neydi peki? Peygamberimiz (SAV) ve sahabisini bu sure konusunda hassaslaştıran özellik neydi? Anlamını okuduğumuzda sır kendi kendine çözülüyor: “De ki, O Allah’tır. Bir tektir. Allah Samed’dir (Her şey O’na muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir). Ondan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir), kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (İhlas 1-4)

Hz. Ömer’i dize getiren, “Şüphesiz ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl!” (Taha, 14) ayetinde de insanlığı çoktanrıcılıktan tek Rabb’e çekmenin vurgusunu rahatça görebiliriz.

Yüce Allah’ın birliği, O’nun bütün ortaklardan ve ortaklıklardan uzak oluşu marifetullaha -Allah’ı hakkıyla tanımaya- bir çağrıydı aslında. İnsanlığı kesretten (çoktan) vahdete (tek ilaha) getiren çizgi, İhlas Suresi’nin çağrısının doğru anlaşılmasıyla mümkün oldu ancak. O anlayışta Zeus’a, Allah’a evlat tanımlamasına, melekleri Allah’ın kızları ilanına, tanrılara insanlardan kurban adamaya yer yoktur.

Yüce Allah’ın kudreti karşısında insanın çapının farkında oluşu vardı belki. Hz. Ebu Bekir’in, “Seni ulularım Rabbim! Seni hakkıyla bilemedik. Seni ulularım Rabbim! Sana hakkıyla ibadet edemedik” itirafı vardır. Allah’ım bize eşyanın (varlığın) hakikatini göster diyen ince anlayış vardır. Ben Halik’in bir yansımasıyım, diyen veya Allah’tan gayri taptıklarınız ayaklarımın altındadır, diyen tasavvurun narin çizgisi vardır. O çizgi onları öyle bir zirveye taşıyacaktır ki; nereye bakarsam Hakk’ı görürüm demekten kendilerini alamamışlardı. Sırı Sakati’nin, kıvrılarak uyumaya çalıştığını gören bir talebesinin neden ayağınızı uzatmıyorsunuz hocam sözüne; “Evladım! Ayağımı uzattığımda Rabbimin beni gördüğünü hatırlıyorum, utanıyorum” cevabını verdirecek bir kıvama gelmesinde esas rol İhlas Suresi’nin getirdiği uluhiyet anlayışıdır.

Onun içindir ki Allah’ın zatını düşünmekten çok O’nun yarattığı káinata dikkat çekilmiştir. Zatı hakkında ne düşünülebilir ki. İsimlerini, sıfatlarını düşünebiliriz. Onların yorumlarını yapabilirsiniz. Ötesine gittiğinizde, ötesinin ötesine kapı açıldığını göreceksiniz. Nihayet Hz. Ebu Bekir’e ait olduğu söylenen söze çakılıp kalacaksınız: “El acze anil idraki idrakun-Seni tamamıyla kuşatmaktan (idrakten) aciz olmak, seni anlamaktır Rabbim.”

İşte Allah’a imanın çatısını kuran İhlas Suresi veya Ayetel Kürsi’deki (Bakara 2/255) çağrının çok net ve açık olması bundandır. İhlas Suresi’nde iki aşamalı anlatım dikkat çeker. Önce birliğe vurgu yapılır, sonra “lem=olumsuz eki” ile insanlık tarihi boyunca bu birliği zedeleyen özelliklere göndermede bulunulur. Peygamberimizin (SAV) Kuran’ın en büyük ayeti olduğunu ilan ettiği Ayetel Kürsi, İhlas Suresi’nin bir tefsiri mesabesinde değil mi!

* * *

“Allah O’dur. Başka tanrı yoktur. Her zaman diridir. Her an bütün káinatı yönetendir. Ne uyuklar, ne uyur, göklerde, yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan kim kalkıp da O’nun huzurunda şefaat edebilir? Yarattıklarının yaptıklarını, yapacaklarını bilir. Kulları ise O’nun ilminden ancak uygun gördüğü kadarını kavrayabilirler. İlmi, gücü ve kudreti bütün gökleri, yeri kucaklar. Ve bunları koruyup, gözetmek kendisine ağır gelmez. En yüce ve en büyük yalnız O’dur.”( Bakara 2/255)

Soruyorum zaman zaman: Dinle ilgili uluorta ve yakışıksız beyanat veya tartışmaların esas nedeni, yüce Allah’ın bu vasıflarının iyi anlaşılmaması mıdır? Bizler Allah’ın yüce ilmi ve kelamı ile kendi egzersizlerimizi aynı teraziye koyuyoruz. Dinin kurban, namaz, oruç, hac, ihsan, takva, iyilik, merhamet gibi emirleri ile kumar, zina, haksızlık, zulüm, dolandırıcılık, sömürgecilik gibi yasaklarının yeterince anlaşılamamasında “Allah, Rab, İlah vahiy” kavramlarının doğru anlaşılmaması etkindir maalesef. Hz. Ebu Bekir’in işaret ettiği idrake varamadan idrak, anlayış ve iman mümkün olabilir mi?

SORALIM ÖĞRENELİM

Evli bir bayanla yakınlığım var. Bunun günahını öğrenmek istiyorum.

C.S./İSTANBUL

Yüce Allah’ın en nefret ettiği günah zinadır. Özellikle evli bir insanla olan böyle bir yakınlığı hiçbir din, vicdan veya akıl kabul etmez. Zira böyle bir zinada; Allah’ın, eşin, çocukların, komşuların tümünün hakkı ayrı ayrı söz konusu olur. Ve Allah hepsinden sorar. İkiniz de bir an önce tövbe edip Allah’a yönelin. İyi işler yapın. Rabbim dilerse her günahı affeder.

Peygamberimize ait olduğu söylenen bir resim gördüm. Doğruluk payı olabilir mi?

Necla YAVUZ/AVUSTURYA

Böyle bir resmin varlığını bana da söylediler. 15-17 yaşlarında birine ait bir resim. Hz. Peygamber’in (SAV) böyle bir resmi yoktur. Böyle şeylere itibar etmeyiniz.

Kabir nur namazı var mı?

Saadet ÇAN/MUĞLA

Bu isimle anılan herhangi bir namaza kitaplarımızda rastlamıyoruz. Peygamberimizin (SAV) yorulduğu ve yaşlandığı zamanlarda gece geç saatte bazen oturduğu yerde nafile namaz kıldığını biliyoruz. Sanıyorum bu namaza böyle bir isim takmışlar. Aslında kıldığımız bütün namazlar kabrimize, ahiretimize ışık ve nur olsun diye kılınmıyor mu zaten.

Yarın gece Berat Kandili

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

Yarın gece Berat Kandili

RAMAZANDAN önceki son kandil olan Berat Kandili’ni yarın gece karşılayacağız. Üç aylardan ikincisi olan şaban ayının ortasındaki bu gece; bağışlanma, affedilme anlamına gelen Berat ismini almıştır. Bu geceden on beş gün sonra zamanların en şereflisi olan ramazan ayına kavuşmuş olacağız.

Öncelikle, “Bu gece neler oldu, neden bu geceye bu kadar önem verildi” gibi soruların cevabını verelim. Denilir ki Kuran-ı Kerim’in tümü bu gece dünya semasına (göğüne) indi. Daha sonra da Peygamberimize (SAV) ramazan ayında inmeye başladı. Yine Duhan Suresi’nin 2, 3 ve 4. ayetlerinin işaret ettiği rızık, zenginlik, fakirlik, doğum ve ölüm gibi önemli olayların bilgilerinin meleklere bu gecede verildiği söylenmiştir.

* * *

Melekler bir yıllık bilgileri, talimatları ve yapacakları işlerin ayrıntılarını bu gece edinirler. Aslında içinde bulunduğumuz eski deyimiyle şaban ayında Hz. Peygamber (SAV) çokça oruç tutardı. Öylesine oruç tutardı ki sanki hiç oruçsuz gün geçirmezdi. Hz. Ayşe (RA) bir ara bunun sebebini Peygamberimize (SAV) sordular.

Hz. Peygamber (SAV) gerekçesini şöyle açıkladı: “Ayşe, ölüm meleği ölecekler listesini alıp adımı gördüğünde oruçlu olmuş olmayı dilerim.” Bütün bunlardan bu gece önemli işlerin şifrelerinin meleklere verildiğini anlıyoruz. Şam bölgesinin büyük tabiin (yani Peygamberimizi olmasa da dostlarını görmüş) alimleri bu geceye büyük önem vermişlerdir.

Peygamberimizin (SAV) bir gece sabaha doğru evinden çıkıp Medine’deki mezarlığa (Baki Mezarlığı) gittiğini söyleyen Hz. Ayşe (RA) olayın devamını şöyle nakleder:

Hz. Peygamber (SAV) uzun müddet secde halinde dua etti. Sonra başını kaldırdı ve müjde vererek şöyle buyurdu: “Ayşe, Allah bu gece dünya semasına iner (rahmetini indirir) ve Beni Kelb kabilesi (hayvancılıkla geçimini temin eden ve hayvanlarının sayısı çok olan bir kabile) koyunlarının tüyleri sayısınca insanı cehennemden kurtarır.” (Tirmizi, Sünen, hd. 739; İbni Mace, Sünen, I/444; Ahmed Müsned, VI, 238, hd. 26060; Heysemi, Mecme, 8/65).

Bu hadisenin de Berat gecesinde gerçekleştiğini alimler nakleder.

Bu gece bir yıllık hesabımızı çıkarmamızda fayda vardır. Nerede hata yaptık, manevi karnemizde kırık notlarımız var mıdır? Kimin kalbini kırdık, kimin gıybetini yaptık, hangi komşumuzu incittik, kime haksızlık yaptık, kime zarar verdik, hak ettiğimiz yerde miyiz? Hangi iyiliklere engel olduk, ibadetlerimizi yapabiliyor muyuz? Hayatın hakkını verebiliyor muyuz? Hayat sadece yaşamak mıdır; yoksa iman etmek, samimiyet, Allah’a yakınlık, benlikten sıyrılma, erdemi yakalamak, benlik ve mahviyet -kendini yok sayacak bir kişiliğe ulaşmak- gibi güzellikleri içinde taşımak değil midir?

Ağlayan bir çocuğu kendi çocuğumuzla aynı karede görebiliyor muyuz? Daha dün dini ve ırkı bizden çok farklı da olsa Osetya’da veya Gürcistan’da halkın başına düşen bir bombayı yakınımızın evine atılmış gibi daralarak karşılayabiliyor muyuz? Yoksa iki farklı din mensubu birbirini yiyor bana ne mi diyoruz? Tabii ki insan eksenli olan dinimiz, çırpınan bir kuşun ıstırabını paylaşmamızı emrederken bu kadar bencil ve duyarsız olamayız. Olmadık da!

Bu geceye “Tövbe Gecesi” de denilmiştir. Peygamberimiz (SAV) bu konuda da bizlere ışık olmuştur.

O (SAV) şöyle buyuruyor: Şaban ayının ortasında (Berat Gecesi) geceyi ibadetle, gündüzü ise oruçla geçiriniz. O gece Yüce Allah güneşin batmasıyla beraber tecelli eder, tan yeri ağarıncaya kadar şöyle buyurur: “Yok mu benden af dileyen affedeyim. Rızık isteyeni rızıklandırayım, musibete uğrayana afiyet vereyim! Yok mu şunu şunu isteyen, vereyim.” (İbni Mace İkame, 191)

* * *

Kapı açık. Arada perde yok. Perdeleyen de yok. Bütün günaha ve isyana rağmen affetmeye hazır bir Rab var. Peki tereddüt niye? Ötelemek, geciktirmek, ümitsizliğe koşmak niye? Kapanmayan kapıyı kilitlemek niye? Kim Allah’tan daha zengin olabilir, sizin sahibinizden, yaratıcınızdan daha zengin ve merhametli bir Rab var mı ki!

O zaman ramazan öncesi bu son istasyonda biraz durup durulanalım, temizlenelim, ahitleşelim. Karar verelim, ümitlenelim, koşuya başlayalım. Kötü maziyi ve sayfaları çok uzakta bırakıp güzele ve güzelliğe doğru koşalım.

Dudaklarımızda Peygamberimizin bu gece okuduğu özel dua olsun: “Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana, senden yine sana sığınırım. Sana gereği gibi hamdetmekten acizim. Sen kendini övdüğün gibi yücesin.”

Not: Yarın gece saat 20.30’dan itibaren Star TV’de kandil özel programım olacak. Kandil duamızda amin diyeceğiz. Sizleri o saatte Star TV’yi izlemeye davet ediyorum. Saygılarımla.

SORALIM ÖĞRENELİM

Bazen aramızda şaka yapıyoruz. Fıkralar anlatıyoruz. Bunun dini bir sakıncası var mı?

Aziz TURAN/MANİSA

Peygamberimiz (SAV) zaman zaman şaka yapmıştır. Hatta, Allah’ım kederden, üzüntüden sana sığınırım, buyurmuştur. Ama şaka ve mizahın yalan içerikli olmaması, başkasını yaralamaması ve insan onuruna uygun olması gerekir. Güldürmek için yalan söylemek hoş karşılanmamıştır. İnsanın şeref ve namusu da fıkra ve mizah konusu olmamalıdır.

Hayvanları (horoz ve develeri) dövüştürüyorlar. Bu dinimizce nasıl görülüyor?

Satı KUMLU/KOCAELİ

Hayvanlara eziyet ve zulüm sayılacak her türlü eğlence dinen yasaktır. İster üzerine bahis olsun ya da olmasın hayvanları dövüştürmek kabul edilemez. Ülkemizdeki horoz ve deve kavgalarını da, İspanya’daki boğa cinayetlerini de kabul edemeyiz.

Ben Hıristiyan bir kadınla evlenebilir miyim? Onu Müslüman olmaya zorlamalı mıyım?

Cemal YURT/İSTANBUL

Ehli kitap diye adlandırılan Yahudi veya Hıristiyan bir kadınla evlenmenizde dinen bir sakınca yoktur. Gayrimüslim olan eşinizin ahlakınıza, görüşlerinize bakıp Müslümanlığı seçmesi çok güzel bir şeydir. Ancak dine girmesi için zorlamanız doğru değildir.

Sakın kızını deşifre etme!

Posted in Nihat Hatipoglu Yazilari with tags , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , on Eylül 2, 2008 by admin

Sakın kızını deşifre etme!

BİZİM doğru bildiğimiz yanlışlarımızdan birisi de insanlarla ilgili değerlendirmelerimizdir.

Önyargılıyız çoğu kez. Bir tavrına bakıp insanları kategorize ederiz. Tanımak için fırsat tanımayız. Güvendiğimiz birisi “iyidir” derse o bizce de iyidir, “kötüdür” derse o bizce de kötüdür artık.

Birini karalamışsak, artık o ağzıyla kuş tutsa önemli değildir. Dedikoduya, fırsatçıların değerlendirmelerine kapımızı hep açık tutmuşuzdur. İnsanlara mesai harcamak yerine, bir tanıdığımızın tanıklığıyla yetiniriz. Belki de böylece farkında olmadan, bir yalancının yalanına ortak oluruz.

* * *

Birine kötü denmişse, ateş olmayan yerden duman çıkmaz, vardı bir yanlışı deriz. Bir yanlışı olmuşsa adamın, “Hay seni sahtekár” diye damgayı vururuz. Anlamaya çalışmayız. Hele dinlemeye hiç vakit ayırmayız.

Bu yazımızda işte bu değerlendirmeleri kırmış olan bir şahsiyetten, Hz. Ömer’den iki örnek sunmak istiyorum.

İslam tarihinin en sert insanı olarak bilinen ve “Ben kınından çıkmış bir kılıçtım. Hz. Muhammed (SAV) beni kınıma soktu” sözüyle de bunu itiraf eden Hz. Ömer’in şaşırtan iki tavrını konu edeceğim.

Birinci olay şudur: Bir adam Hz. Ömer’in yanına geldi. Bir problemim var, çözemedim, bana yardım eder misin, dedi. Hz. Ömer anlat deyince de anlatmaya başladı: “Benim bir kızım vardı. Onu cahiliye döneminde diri diri gömmek için toprağa koydum. Sonra da ölmeden çıkardım. Daha sonraki yıllarda önemli bir yanlışlık yaptı, zinaya düştü. Yaptığı bu yanlışlık onu o kadar sıkıntıya düşürdü ki, intihar etmeye yeltendi. Damarlarını kesti. Onu zor kurtardık. Kızım bu hadiseden sonra tövbe etti. İyi bir yönelişle Allah’a yöneldi. Şimdi ise kızıma bir talip çıktı. Onu evlendireceğim. Kızıma talip olanlar ise bu olaydan -zinadan- haberdar değiller. Şimdi sana soruyorum ey müminlerin emiri! Ben ne yapayım? Damat olacak kişiye, kızımın bu olayını anlatayım mı yoksa susayım mı?”

Kızın babasını büyük bir dikkat ve sabırla dinleyen Hz. Ömer, kızın yaptıklarını deşip hiddetleneceğine adama şöyle seslendi: “Adam! Allah’ın örttüğünü, ortaya saçmadığını sen mi deşifre edeceksin? Allah’a yemin ederim ki, böyle bir şey yaparsan yani kızının açığını yayarsan seni bu ülkenin insanlarına rezil ederim. Git ve kızını başından hiçbir olay geçmemiş namuslu bir kadın gibi evlendir.” (İbnül Cevzi, Menakıbı Ömer, s. 169)

Hz. Ömer’in bu içtihadında günahlara karşı “settar-örtücü” olan İslam’ın derin izleri görülebiliyor. Çünkü yapısı gereği hesap soran, hiddetlenen ve dini koruma noktasında en toleranssız olan büyük bir şahsiyeti bu geniş yelpazeye çeviren Hz. Muhammed’den (SAV) başkası değildir. Bu satırlar gayrimeşru bir ilişkiyi meşru görmek değil, kulu Allah’la muhatap etmeye bir çağrıdır. Bu teraziyi Hz. Ömer’den daha iyi kuracak insan zor bulunur herhalde.

İkinci olay ise şudur: Şam’da oturan tanınmış bir adam. Hz. Ömer de onu tanır. Bir ara bir sohbet meclisinde bu adamdan bahsedilir. Hz. Ömer, adamın neler yaptığını sorar. Derler ki, ey müminlerin lideri, bu adam tam bir içki tiryakisi oldu. İçkiye vuruldu. Durumu sabah-akşam böyle.

Hz. Ömer üzülür ve kátibinden ona mektup yazmasını ister. Mektup çok kısa ve nettir: “Ömer’den filanca adama… Selam sana. Kendisinden başka ilah olamayan Allah’a hamd ederim. ‘Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Ha, mim. Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilah yoktur. Dönüş ancak O’nadır.” (Mümin 40/1-3) Mektup burada son bulur. Hz. Ömer mektubu götürene “Adama ayıkken ver” diye de ekler. Sonra yanındakilere döner ve bu kardeşinize dua edin der.

Mektup Şam’daki adama ulaşır. Okur, anlar ve ağlar. “Rabbim demek ki kulunu terk etmiyor, demek ki hem müjdeliyor hem de uyarıyor. Ya Rabbi artık tövbe” der ve tam bir tövbeyle Allah’a yönelir.

* * *

Olay Hz. Ömer’e ulaşınca hamd eder ve şöyle der: “Ayağı kayanı gördüğünüzde ona dua ediniz. Onun aleyhinde konuşarak şeytana yardımcı olamayın.” (Kurtubi, Tefsir, 15/256)

Biz Hz. Ömer gibi bir mektupla veya telefonla dostumuzu doğru çizgiye çekmeye mi çalışıyoruz? Yoksa dedikodusunu yapmakla mı yetiniyoruz?

Çekilmiş bir kılıçtım diyen Hz. Ömer ile günümüz Müslüman’ını kıyaslayalım, hatta dünya insanını. On dört asır öncesindeki bu büyük şahsiyetin sergilediği tolerans, hoşgörü, olayı takip, sorumluluk duygusu, İslam’ın mesajını kavrayıştaki ustalık ile günümüz insanı arasında ne kadar büyük bir uçurum var değil mi?

SORALIM ÖĞRENELİM

Balık tutmayı seviyorum. Kafama takılıyor, günahı var mı?

Rafet BAŞAL/ANKARA

Deniz ürünleri bizlere helal kılınmıştır. Balığın avlanması da helaldir. Yalnız balık avlanırken, balıkların yumurtalarına zarar verecek dinamit veya kimyasal ilaçlar gibi yöntemler kullanmak kabul edilemez. Ama bu konudaki hassasiyetiniz de yadırganmamalıdır, bana göre güzel bir hassasiyettir.

Bazen içimden kötü duygular geçiyor. Bundan sorumlu olur muyum?

Leman ÇANLI/SAMSUN

Kötü şeyleri düşünmek insanın kalbinde manevi siyah lekeler oluşturur. Bir müddet sonra da insanın içindeki sakınma duygularını yok edebilir. Bu nedenle de kötü duyguları bastırmak en doğru çözümdür. Kendinizi hayırlı ve güzel işlerle meşgul ediniz. Ancak sadece düşünmekle, düşüncenizi eyleme geçirmedikçe günaha girmezsiniz. Ama zıddını yaparsanız, yani iyi işler yapmayı diler de yapamazsanız sevaba girersiniz. Sadece düşünmekle bile sevap kazanırsınız.

Eşim sürekli kirli dolaşıyor. Hiç boy abdesti almıyor. 20 yıldır böyle. Üstelik iyi bir işi var. Ne yapabilirim?

K.S./ANTALYA

İsminizi özellikle yazmadım. Sıkıntı duymayasınız diye. Allah’a ve Peygamberine iman eden bir Müslüman’ın yıkanmayı gerektirecek bir hal olunca hemen yıkanması, hatta su bulamaz veya kullanamazsa en azından teyemmüm etmesi farzdır. Dini bir gereksinimdir. Fırsat bulur bulmaz mutlaka boy abdesti alıp temizlenmelidir. Zira imkánı olmasına rağmen bu halde dolaşan bir kişiden dolaştığı her yer rahatsız olur. Eşinize şunu sorun; o bu haldeyken Allah’ın huzuruna varmaktan hayá etmez mi? Kendine bunu yakıştırır mı? Yüce Allah hepimize merhamet etsin.